Davalının iyiniyetli olarak hareket edip etmediğinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması

YARGITAY 1. Hukuk Dairesi
Esas Yıl/No: 2019/948
Karar Yıl/No: 2019/4072
Karar tarihi: 25.06.2019
MENFİ TESPİT TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI – DAVALININ İYİNİYETLİ OLARAK HAREKET EDİP ETMEDİĞİNİN DURAKSAMAYA YER VERMEYECEK ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKARILMASI – HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Davalı …’un .. sayılı TMK’nın … maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının üzerinde durulması, taraf delillerinin bu yön ile toplanması, bildirilen tanıkların dinlenmesi, davalı …’nin iyiniyetli olarak hareket edip etmediğinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile iptal ve tescil isteğinin reddedilmesi doğru değildir. Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün .. sayılı HUMK’un …maddesi gereğince bozulmasına karar verilmiştir.

(4721 S. K. m. 1023)

Dava: Taraflar arasında görülen menfi tespit tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.06.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat … ile temyiz edilen davacı … ve vekili Avukat … geldiler, davetiye tebliğine rağmean davalı … vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, menfi tespit ile yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, hakkında yapılan bir icra takibi sırasında davalı gelini İlkay ile dava dışı oğlu … ve onların avukatı…’in telkini ile 01.02.2008 tanzim tarihli 100.000,00 TL’lik senedi davalı … lehine verdiğini, teminat amacıyla aynı bedeldeki bir senedi de İlkay’ın kendisine verdiğini, ne var ki aralarında gerçekte bir borç ilişkisinin olmadığını, hacizden kurtulmak için davalı ve eşinin yönlendirmesi ile böyle bir yol seçtiklerini, ancak kötüniyetli olarak 01.02.2008 tanzim tarihli senedin… 2. İcra Müdürlüğü’nün 2011/221 sayılı esası üzerinden takibe konulması neticesinde maliki olduğu 34 ada 166 parsel sayılı taşınmazın diğer davalı …’a ihale ile satıldığını, bu icra takibi nedeniyle yapılan tüm tebligatların usulsüz olduğunu, oğlu Hikmet’in arkadaşı olan posta memurunun tüm tebligatları muhtara bıraktığını, kandırılması ile elinden alınan senede dayalı yapılan ihalenin usulsüz ve tescilin de yolsuz olduğunu ileri sürerek, davalı …’a 01.02.2008 tanzim tarihli senetten kaynaklanan borcu olmadığının tespitine, bu senede dayalı yapılan …2. İcra Müdürlüğü’nün 2011/221 esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen takibin iptaline, davalı … adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı …, iddiaların haksız ve yersiz olduğunu, düğününde takılan takıları ve eşi …’in çalışarak biriktirdiği paraları davacı kayınvalidesine verdiklerini, Kiraz ilçesinde yapılan binadan iki adet dairenin kendilerine verileceğinin bildirildiğini, eşi Hikmet’in yaptığı katkılara karşılık çekişmeli senedi aldığını, akabinde de icra takibine konu yapıldığını, takibin usulüne uygun olduğunu davalı …, olaylar ile bir ilgisinin olmadığını, çekişmeli taşınmazı icra kanalıyla bedelini ödeyerek satın aldığını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın kısmen kabul kısmen reddi ile; davacının davalı …’a 01.02.2008 tanzim tarihli senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine, diğer istekler yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere ve özellikle, davalı …’in eldeki davaya konu olaylar ile ilgili yapılan soruşturmalar kapsamında … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/8 muhabere numarası üzerinden verdiği ifadesinde; ‘’ … Bana göstermiş olduğunuz alacaklı olarak gözüktüğüm senetten haberdar değilim, ne zaman kim tarafından ne şekilde düzenlendiğinden bilgi sahibi değilim. … ‘’ şeklinde beyanda bulunduğu gözetildiğinde, 01.02.2008 tanzim ve 01.02.2010 ödeme tarihli 100.000,00 TL’lik senet yönünden menfi tespit isteminin kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı …’in temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.

Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Dava konusu 34 ada 166 parsel sayılı taşınmazın (221,59 m2’lik Arsa ) tamamı davacı … adına kayıtlı iken; davalı …’ın 01.02.2008 tanzim ve 01.02.2010 ödeme tarihli 100.000,00 TL’lik senede dayalı… 2. İcra Müdürlüğü’nün 2011/221 esas sayılı dosyası üzerinden davacı aleyhine yaptığı icra takibi sonucunda davalıya ihale yoluyla satıldığı sabittir. Davacı taraf, borçlu olmamasına rağmen hakkında … 2. İcra Müdürlüğü’nün 2011/221 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan icra takibi sırasında tebligatların da usulsüz yapılarak dava konusu taşınmazın davalı …’a ihale edildiğini, tescilin yolsuz olduğunu ileri sürmüştür. Davalı … ise, olaylar ile bir ilgisinin bulunmadığını ve usulüne uygun bir ihale ile çekişmeli taşınmazı satın aldığını savunmuştur. Eldeki davada, icra takibinin dayanağını teşkil eden senetten kaynaklanan bir borcun bulunmadığı tespit edilmiştir. Öte yandan davalı …, dava konusu taşınmazı alacağına mahsuben alan bir kişi olmayıp, ihaleye katılan üçüncü bir kişidir. O halde, davalı …’nin icra takibinin gerçek bir borç ilişkisine dayalı olmadığını bilmesi ya da usulsüz yapıldığı iddia olunan tebligatlara bir katkısının olması durumlarında onun adına oluşan sicilin yolsuzluğundan bahsedilebilecektir. Bu hal sicilin illiliği prensibinin bir sonucudur. Aksi takdirde ihale alıcısının diğer davalının içinde bulunduğu işlemlere bir dahlinin ( katkısının ) bulunmaması halinde onun bakımından sicilin dayanaksızlığından söz edilemeyecektir. Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK’nin 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.

Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.

Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle, “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.

Sonuç: Hal böyle olunca, davalı …’un 4721 sayılı TMK’nın 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının üzerinde durulması, taraf delillerinin bu yön ile toplanması, bildirilen tanıkların dinlenmesi, davalı …’nin iyiniyetli olarak hareket edip etmediğinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile iptal ve tescil isteğinin reddedilmesi doğru değildir. Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davacı vekili için 2.037 TL. duruşma vekâlet ücretinin karşı temyiz edenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25/06/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.