Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi 2017-1018 E. 2017-1237 K. 13.12.2017 tarihli kararı aşağıdaki şekildedir. (6100 S. K. m. 352, 353) (4721 S. K. m. 706) (6098 S. K. m. 237) (818 S. K. m. 213) (2644 S. K. m. 26) (YİBK 01.04.1974 T. 1974/1 E. 1974/2 K.)
Taraflar arasında görülen davada davanın reddine dair ilk derece mahkemesince verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmakla ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 352. maddesinde düzenlenen ön inceleme konularında her hangi bir eksikliğin bulunmadığı, ayrıca 353/a maddesi kapsamında bir usule aykırılığın mevcut olmadığı anlaşılmakla; re’sen dikkate alınabilecek hususlar ayrık olmak üzere istinaf talep ve gerekçeleri ile tarafların ilk derece mahkemesinde ileri sürdükleri iddia ve savunmalar esas alınmak sureti ile dosya incelendi;
Gereği düşünüldü:
Davacı vekili; Dava konusu Antakya Anayazı Köyü 220 parsel nolu taşınmazın muris S. Y. adına kayıtlı iken S. Y.’in sağlığında davalılardan İ., S. ve L.’in erkek çocuğu olması nedeniyle davalı L.’nın ise erkek çocuğu İ.’nın eşi olması nedeniyle her birine eşit olacak şekilde 3200’er m2 sini bedelsiz olarak kız çocuklarından miras kaçırmak amacıyla satış göstermek amacıyla devrettiğini, devir işlemlerinin muvazalı olduğunu bu nedenle devredilen hisselerin davacıların miras payı oranında iptali ile davacı adına tesciline, tescil mümkün olmadığı takdirde devredilen hisselerin davacının miras payına düşecek bedelinin tazminat olarak davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar cevap dilekçelerinde; Murisin taşınmazları mal kaçırmak amacıyla değil, paylaştırmak amacıyla davalılara eşit şekilde satış yaptığını, kız çocuklarına ise, nakten bedelini ödediğini belirterek davanın reddini talep etmişlerdir.
İlk derece mahkemesince; Davanın ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir.
Hükme karşı davacı tarafça; İstinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Dava, “Muris muvazaası hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil” talebine ilişkindir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; Tarafların miras bırakanı S. Y.’in 12/07/2014 tarihinde ölümü ile geriye eşi ve çocukları olan V. Y., davacı N., davalılar İ., S. ile davalı L.’nın eşi İ., L. ile dava dışı A., M., S., L., E., Ö., E., E., Y., R., S., S.., S…, S. ve S…..’e bıraktığı, davacı ile L. dışındaki davalıların mirasta 60/1040 oranında hisse sahibi olduğu, murisin adına kayıtlı davaya konu 220 parsel nolu taşınmazın 13/03/1990 tarihli resmi senetle 3200’er hissesinin davalılar L. ve S. ile dava dışı mirasçısı G.’e satış suretiyle temlik ettiği, 23/08/1979 tarihli resmi akitle 3200’er hissesini davalı İ. davalı L. ile dava dışı mirasçılar M. ve H.’a satış suretiyle temlik ettiği, bu hisselerden davalı L. adına yapılan temlikin halen davalı L. üzerine tapuda kayıtlı olduğu, davalı İ.’in hissesinin tamamını temlik ettiği, davalı L. hissesinin halen tapuda adına kayıtlı olduğu, davalı S. üzerinde halen 2000/27787 hissesinin kayıtlı olduğu, 1200/27.787 hissenin satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmıştır.
Yargılama sırasında davacı N. ‘nin öldüğü, mirasçılarının vekil Avukat A. D.’a vekalet vermek suretiyle davaya devam ettikleri anlaşılmıştır.
Uygulamada ve öğretide, “muris muvazaası olarak tanımlanan, muvazaa, niteliği itibarı ile nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa olup, söz konusu muvazaada miras bırakan, gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı içtihadı birleştirme kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından gizli bağış sözleşmesi de TMK. nun 706, TBK. nun 237 (B.K.nun 213)., ve tapu kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bu ilk sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastından söz edilemeyeceğinden olayda 01/04/1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olayda, davacı ile davalıların muris S.’ın mirasçısı olduğu, murisin ölmeden önce maliki olduğu dava konusu 220 parsel nolu taşınmazın 3200’er hisse olmak üzere eşit bir şekilde erkek çocukları olan davalılar ile dava dışı mirasçıları G. ve H.’a tapuda satış göstermek suretiyle devrettiği, kız çocuklarına mal bırakmadığı, erkek çocuklarının kayrılarak tüm mal varlığının erkek çocuklarına bırakılmasının, işlemin, muris muvazasına dayanılarak yapıldığının objektif kanıtı niteliğinde olduğu, iş bu karinenin aksinin ispatının davalı tarafa ait olduğu, davalılarca da taşınmaz temliklerinin esasen bedelsiz yapıldığının kabul edildiği, ancak, devir işleminin, paylaştırmak amacıyla yapıldığını savundukları, buna göre, ispat külfetinin yer değiştirdiği ve murisin denkleştirme amacıyla devir işlemini gerçekleştirdiği olgusunun ispatının davalı tarafa ait olduğu, dinlenen davalı tanıkları beyanlarında, babalarının sağlığında mallarını paylaştırmak amacıyla davalılara devrettiğini, karşılığında para almadığını, kız çocuklarına da bilezik ve para verdiğini beyan ettikleri, ancak murisin verdiği bileziklerin miktarı ve değerinin belli olmadığı, zaman ve tarihinin belirtilmediği, mallarını karşılar veya yakın miktarda olup olmadığının belli olmadığı, bu itibarla, tanık beyanlarının soyut kaldığı, kaldı ki, bir tanık para verdiğini söylerken; diğer tanığın bilezik verdiğini söylediği, bu şekilde, çelişkili beyanda bulundukları karşısında, tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği, giderek, davalı tarafın savunmasını ispatlayamadığı ve muris tarafından yapılan devir işleminin kız çocukları mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapıldığının kabulü gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Dosya kapsamından, dinlenen tanık beyanları ve toplanan tüm delillerden, murisin dava konusu taşınmazı kız çocuklarından mal kaçırmak kastı ile muvazaalı olarak davalılara devir ve temlik ettiği sabit olduğu halde, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesince yanılgılı değerlendirme yaparak davanın reddine karar vermesi yerinde değildir.
Davaya konu taşınmazın muris tarafından davalı L.’ya ve L.’e yapılan 3200/27787 hissesinin aynen davalı L. ve L. üzerinde tapuda kayıtlı olduğu anlaşıldığından L. adına olan hissenin davacının miras payı oranında iptal edilerek N. mirasçılarının miras payları oranında tapuya kayıt ve tesciline, davalı S.’e devredilen 3200/27787 hissenin halen 2000/27787 hissesi davalı S. adına kayıtlı olduğundan bu hissenin davacı N.’nin miras payı oranında iptal edilerek N. Mirasçılarının miras payı oranında tapuya kayıt ve tesciline, S.’e devredilen 1200/27787 hissenin üçüncü kişilere temlik edildiği anlaşılmakla bu miktar yönünden tapu iptali ve tescil davasının reddine, devredilen hisse bedeli olan 13.846TL nin davalı S.’den tahsili ile davacı N. mirasçılarına verilmesine, yine davalılardan İ.’e muris tarafından devredilen hissenin tamamı İ. tarafından üçüncü kişilere temlik edildiği anlaşılmakla davalı İ. adına açılan tapu iptali ve tescil davasının reddine, devredilen hissenin bedeli olan 36.923 TL nin davalı İ.’den tahsili ile davacı N. mirasçılarına verilmesine karar verilerek istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında kararla davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile,
1- a) 6100 sayılı HMK. nun 353/1-b/2. maddesi gereğince, davacıların istinaf kanun yoluna başvuru talebinin KABULÜNE
b) Peşin alınan istinaf karar harcının talep halinde, istinaf talep eden davacılara iadesine
c) İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından, davacılar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
2- a) 6100 sayılı HMK.nun 353/1-b/2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARARLA, DAVANIN KABULÜNE
B) Dava konusu Hatay ili Üçgedik mahallesinde bulunan 220 parsel nolu taşınmazın davalı L. Y. adına kayıtlı 3200/27787 hissenin davacı N.’nin miras payı oranında iptali ile;
87808000/809157440 hissenin L. Y. adına ipka bırakılarak,
1344000/809157440 hissesinin davacı S. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı H. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı Y. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı A. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı M. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı S. P.
576000 /809157440 hissesinin davacı E. Ö.
576000 /809157440 hissesinin davacı N. M. adına tapuya kayıt ve tesciline,
C) Dava konusu Hatay ili Üçgedik mahallesinde bulunan 220 parsel nolu taşınmazın davalı L. Y. adına kayıtlı 9700/27787 hissenin davacı N.’nin miras payı oranında iptali ile;
6500/27787 hissenin ve 87808000/809157440 oranındaki hissenin L. Y. adına tevhiden ipka bırakılarak,
1344000/809157440 hissesinin davacı S. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı H. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı Y. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı A. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı M. Ş.
576000 /809157440 hissesinin davacı S. P.
576000 /809157440 hissesinin davacı E. Ö.
576000 /809157440 hissesinin davacı N. M. adına tapuya kayıt ve tesciline,
D) Dava konusu Hatay ili Üçgedik mahallesinde bulunan 220 parsel nolu taşınmazın davalı S. Y. adına kayıtlı 2000/27787 hissenin davacı N.’nin miras payı oranında iptali ile;
54880000/809157440 hissenin S. Y. adına ipka bırakılarak,
840000/809157440 hissesinin davacı S. Ş.
360000 /809157440 hissesinin davacı H. Ş.
360000 /809157440 hissesinin davacı Y. Ş.
360000 /809157440 hissesinin davacı A. Ş.
360000 /809157440 hissesinin davacı M. Ş.
360000 /809157440 hissesinin davacı S. P.
360000 /809157440 hissesinin davacı E. Ö.
360000 /809157440 hissesinin davacı N. M. adına tapuya kayıt ve tesciline
E) 36923 TL’nin davalı İ. Y.’den tahsili ile davacılara verilmesine,
F) 13846 TL’nin davalı S. Y.’den tahsili ile davacılara verilmesine,
c) Alınması gereken 209307.00 TL dava değeri üzerinden nisbi harçtan, peşin yatırılan 145.20 TL ile 3429 TL tamamlama harcı olmak üzere Toplam: 3.574,20 TL harcın mahsubu ile, eksik kalan 10.702,59 TL. Eksik harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,
d) Davacı tarafından yatırılan 145,20 TL peşin harç ile 3.429 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 3574,20 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
e) Karar tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan AAÜT. gereğince nisbi olarak hesap edilen (209307,00 TL dava değeri üzerinden) 18.508.42 TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile, müştereken ve müteselsilen davacılara verilmesine,
f) Davacılar tarafından sarf edilen, peşin alınan gider avansından harcanan 1307,10 TL ve 25.20 TL başvurma harcı, olmak üzere toplam: 1332,30 TL. yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
g) Davalılar tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin, davalılar üzerinde bırakılmasına,
ı) Artan gider ve delil avansının, karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair, gerekçeli kararın taraflara/ vekillerine tebliğinden itibaren Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere iki hafta içerisinde Dairemize yahut Dairemize gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek temyiz dilekçesi ile Yargıtay yolu açık olmak üzere olarak dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oyçokluğu ile karar verildi. 13/12/2017
AZLIK OYU
Davacı vekili; tarafların murisi ve babası S. Y.’in maliki olduğu Hatay İli, Antakya İlçesi, Üçgedik Köyü, 220 parsel sayılı taşınmazları kız çocuklarından mal kaçırmak amacı ile erkek çocukları olan davalılar İ., S. ve L. ile, oğlu İ.’nın eşi davalı L.’ya satış yolu ile temlik ettiğini, yapılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının davacının miras payı oranında iptali ile adına tesciline, miras hissesinin tamamını alamaması durumunda eksik kalan kısmın bedelinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı İ. yargılamaya katılmamış, davaya cevap vermemiştir.
Diğer davalılar S., L. ve L. vekili satışın gerçek olduğunu, murisin sağlığında malvarlığını tüm çocukları arasında paylaştırdığını belirterek açılan davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince “davacı vekilinin verilen kesin sürede tanıklarının isim ve açık adreslerini ve hangi konularda dinletileceğini bildirmediği, bu nedenle sonradan bildirilen ve hazır edilen davacı tanıklarının dinlenmediği, murisin çocukları olan ve davanın kazanılması durumunda hak sahibi olabilecek durumda bulunan davalı tanıklarının davalı savunmalarını doğruladıkları, beyanlarına itibar edilen davalı tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamına göre miras bırakanın sağlığında hak ve yarar dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yaptığı, bu nedenle mirastan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı temlikten söz edilemeyeceği, davacı tarafça da bunun aksinin ispatlanamadığı” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükme karşı davacı tarafça yargılama aşamasında ileri sürülen gerekçelerle ve ayrıca “davacı tanıklarının dinlenmemesinin usule aykırı olduğu, eksik araştırma ile hüküm verildiği, yetersiz ve çelişkili davalı tanık beyanlarına itibar edilerek davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı” gerekçesi ile istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Dava muris muvazaası hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir.
Daire çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık davada ispat yükünün hangi tarafta olduğu, buna bağlı olarak tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıp kanıtlayamadığı hususuna ilişkindir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden ve toplanan delillerden; tarafların miras bırakanı S. Y.’in 12.07.2014 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi V. ve çocukları davacı N. ve davalılar İ., S. ve L. ile, davalı L.’nın eşi İ.’yı, yine çocukları olan dava dışı A., M., S., G., L. ve M. ile, kendisinden önce ölen oğlu H.’ın çocukları dava dışı E., Ö., Eda, E., Y. ve kendisinden sonra ölen kızı E.’ın eşi dava dışı R. ile çocukları S., S.., S…, S…. ve S…..’i bıraktığı, davacının mirasta 60/1040 oranında hisse sahibi olduğu, murisin tam hisse ile adına kayıtlı davaya konu 220 parsel nolu taşınmazın tamamına 27787 hisse itibar ederek 3200’er hissesini 23.08.1979 tarihli resmi akitle davalılar İ. ve L. ile dava dışı mirasçıları M. ve H.’a, 25.08.1980 tarihli resmi akitle davalılar L. ve S. ile dava dışı mirasçılar A. ve G.’e satış sureti ile temlik ettiği anlaşılmıştır.
Davada çözülmesi gereken öncelikli sorun mahkemenin davacı tanıklarını dinlememesinin usule uygun olup olmadığıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.2016 tarih ve 2014/2-695-2016/522 E K sayılı sayılı,18.01.2017 tarih ve 2014/7-1662-2017/34 E K sayılı kararlarında ve yerleşik diğer içtihatlarda da belirtildiği üzere 6100 sayılı HMK’nın “Dava Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 119/1-e-f maddesine göre; davacı, dava dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça göstermek zorundadır.”
Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’da bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli sayılmayıp hangi delillere dayandığı dilekçeden anlaşılmalıdır. Delillerin bildirilmesine ilişkin bu düzenleme somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. (Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 3. Bası, Ankara 2015, s. 277).
6100 sayılı HMK’nın “Belgelerin Birlikte Verilmesi” başlıklı 121/1. maddesine göre; dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. Ayrıca, aynı Kanunun “Cevap Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 129/1-d-e maddelerine göre, cevap dilekçesinde; davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin bildirilmesi gerekir. Bu husus davalının savunmasını somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. Davalı da davacı gibi yazılı delillerini cevap dilekçesine ekleyerek mahkemeye vermeli ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamalarda bulunmalıdır. (Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M., s. 306).
Dava dilekçesinin davalıya tebliğinde, davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceğinin ihtarının gerektiği HMK’nın 122. maddesinde düzenlendikten sonra aynı süreye “cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesinde tekrar yer verilmiş ve “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır…” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın “Süresinde Cevap Dilekçesi Verilmemesinin Sonucu” başlıklı 128/1. maddesine göre; “süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır.” Davayı inkar etmiş sayılan davalı, daha sonra ikici cevap dilekçesi veremez. Zira ikinci cevap dilekçesi cevaba cevap dilekçesine karşı verilir. Cevap dilekçesi vermemiş olan davalının sadece inkar ile yetinmiş olduğu varsayılır ve ön inceleme ile tahkikat aşamasında sadece inkar çerçevesinde savunma yapabilir ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir (Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M.s. 294-295). Süresinde cevap vermediği için davayı inkar etmiş sayılan davalı, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olmadığını (inkarı) ispat için karşı delil gösterebilir. Davalı, davayı inkarının karşı delilini göstermek bahanesi ile yeni vakıalar (mesela zamanaşımı veya borcu ödediğini) ileri sürerse, bununla savunmasını genişletmiş olur; bu ise kural olarak yasaktır. Bu halde mahkeme, davacının iddiasının doğru olmadığını ispat için davalının göstereceği delilleri inceleyip, davacının delilleri ile birlikte değerlendirerek varacağı sonuca göre hüküm vermelidir. (Kuru B.\ Arslan R.\Yılmaz E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2014, 25. Bası, s.317).
Yine 6100 sayılı HMK’nın “Ön İncelemenin Kapsamı” başlıklı 137/1. maddesine göre; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.
6100 sayılı HMK’nın “Ön İnceleme Duruşması” başlıklı 140/5. maddesine göre; ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. Aynı Kanunun 119 ve 121. maddelerinde delillerin gösterilmesinden bahsedilmesine rağmen, 137 ve 140. maddelerinde delillerin sunulmasından ve toplanmasından bahsedilmektedir. Burada vurgulanması gereken husus özellikle 140. maddede “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır.
6100 sayılı HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları yönünde olanak sağlanmıştır. Taraflar bu imkanı da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.
Özetle; 6100 sayılı HMK’nın 119/1-f maddesine göre dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, 129/1-e maddesine göre de cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin ayrı ayrı belirtilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 137. ve 140. maddelerinde ise; 119 ve 129. maddelerdeki düzenlemenin aksine, delillerin belirtilmesinden değil, tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapmasından bahsedilmiştir. Buna göre; delillerin dava ve cevap dilekçelerinde belirtilmesi, dilekçelerde belirtilen delillerin en geç ön inceleme duruşmasında mahkemeye sunulması, başka bir yerden getirtilecek olması halinde delillerin toplanması için gerekli işlemlerin yapılması gerekir. Yani dava ve cevap dilekçelerinin verilmesinden sonra tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıcı delil bildirmeleri mümkün değildir.
Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenlendikten sonra yasa koyucu, delil bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. 6100 sayılı HMK’nın “Sonradan Delil Gösterilmesi” başlıklı 145/1. maddesine göre; taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.
6100 sayılı HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde de tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecekleri açıkça belirtilmiştir. 145. maddenin ikinci cümlesinde; birinci cümledeki tarafların Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin olarak getirilen istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir. 145. maddenin gerekçesinde, “uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğunun bilindiği, maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğunun kural olarak benimsendiği, fakat iki istisnanın kabul edildiği, bunun için; yeni delil sunulması talebinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması veya delilin süresinde sunulmamasının ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanması halinde, hâkimin gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebileceği, bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesinin hukuki dinlenme hakkının tabii bir sonucu olduğu” belirtilmiştir.
Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple 145 inci maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır. Keza, tarafların 145 inci madde şartları oluşmadan sonradan delil sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delilleri dilekçesine ekleyip vermeleri kabul edilmemelidir (Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M., s. 332-333).
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; 6100 sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Buna göre, dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen davacı veya davalıya ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmamaktadır.
Somut olayda; davacı vekili dava dilekçesine tanık deliline dayanmış, ancak dilekçede ve dilekçelerin teatisi aşamasında tanıklarının isim ve adreslerini bildirmemiş, mahkemece davacı vekiline 10.02.2015 tarihli ön inceleme duruşması 4 nolu ara kararı ile tanıklarının açık adreslerini, hangi konuda dinleteceğini yazılı olarak bildirmek üzere 2 haftalık kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde tanıklarını, tanıklarının isim ve açık adreslerini ve hangi konularda dinletileceğini bildirmediği taktirde tanık dinletme hakkından vazgeçmiş sayılacağının ihtarına karar verilmiş, davacı vekili verilen kesin sürede ara kararı uyarınca işlem yapmamış, 3. oturumun yapılacağı 17.06.2015 tarihinden önce tanık listesi vermiştir
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında, yasal süresi içerisinde tanıklarının açık kimlik ve adreslerini, hangi konularda dinleteceğini bildirmeyen sonradan delil gösterilebilmesi için HMK’nın 145.maddesinde belirtilen istisnai hallerin mevcudiyetini de ileri sürmeyen davacının ön inceleme aşamasından sonra yapılan üçüncü duruşmadan önce tanıklarının isim ve adreslerini bildirmesi ve buna bağlı olarak tanık deliline dayanması mümkün değildir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 28.01.2014 tarih ve 2013/4358-2014/1157 E K sayılı, 15.12.2015 tarih ve 2014/12402-2015/14618 E K sayılı, 15.03.2016 tarih ve 2014/15134-2016/3073 E K sayılı, kararlarında ve yerleşik diğer içtihatlarda da belirtildiği ve Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlendiği üzere “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür”. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesi gereğince “ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”.
Görülmekte olan davada davacı iddialarını ispat hususunda mahkemeye kanaat verecek delil bildirmemiştir. Aksine davanın kabulü halinde mirasçı sıfatı ile hak sahibi olacak dava dışı mirasçılar L. ve M. tanık olarak alınan beyanlarında davalı savunmalarını doğrulamışlar, babalarının ölmeden önce mal varlığını çocukları arasında paylaştırdığını, erkek çocuklarına taşınmaz kız çocuklarına altın verdiğini belirtmişlerdir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 20.05.2013 tarih ve 2013/4753-2013/8026 E K sayılı, 16.06.2016 tarih ve 2014/18071-2016/7328 E K sayılı, 25.09.2017 tarih ve 2015/2091-2017/4635 E K sayılı kararlarında ve yerleşik diğer içtihatlarda da belirtildiği üzere davanın kabulü halinde mirasçı sıfatı ile hak sahibi olacak dava dışı mirasçıların tanık sıfatı ile vermiş oldukları beyanlarına itibar edilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu durumda yapılan yargılamaya, toplanan delillere, dosya içeriğine, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, davada ispat yükünün davacı tarafta olduğu, adı geçenin temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırmak amacı ile yapıldığı yönünde mahkemeye kanaat verecek delil ibraz etmediği, aksine davalı tarafın savunmasını yasal delillerle kanıtladığı, bu şekilde murisin mal kaçırma kastıyla hareket ettiğinin davacı tarafça kanıtlanamadığı saptanarak yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olduğuna göre; davacı tarafın yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddi gerekir.
Açıklanan bu nedenlerle bu hususlara değinmeyen ve aksi yönde oluşan daire çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum.